19 Aralık 2012 Çarşamba

Bir Dakika 36 Saniye

Filmlerde hep duyarız bir hastanın kurtulmasının dakikalara hatta saniyelere bağlı olduğunu. Birisini kaybettiğinde eşimiz dostumuz "Zaman her şeyin ilacıdır." der avuturuz. Ve avunuruz kaybettiğimizin acısının zamanla azalmayacağını sanarak. İnsan zamanla her şeye alışır mı? Evet, alışır. En iyi hale de en kötüsüne de alışır. Dün Burak aramadığ/arayamadığıı için o kadar üzüldüm ki bugün okulda ne ders işlemek içimden geldi, ne de gülmek. İçinde bulunduğum tatsızlığı o kadar farkındaydım ki öğrencilerime haksızlık ettiğimi düşündüm. Suratsız, kayıtsız bir öğretmen kim ister ki; kim hak eder! Bu vicdan azabı okul sonuna kadar tatsızlığımla birlikte geldi. Sonra gün içinde şunları gördüm: Okuldaki öğretmen arkadaşlarım, lise arkadaşlarım, üniversite arkadaşlarım, Burak'ın arkadaşlarının eşleri, ailem, görümcem, kayınvalidem, kayınbabam herkes bana destek olmaya çalışıyor. Kendilerine göre doğru şekillerde teselli etmeye çalışıyorlar beni. Durup düşündüm bir. Şükürler olsun. Ne kadar iyi iki aileye sahibim. Ne kadar vefalı arkadaşlarım var. İçim rahatladı, yüzüm güldü. Ardından bir kere daha şükrettim bu güzel nimet elimden alınmasın diye. Çünkü bugün fark ettim ki Burak yanımda olsa da olmasa da ben yalnız değilim. 
Ve akşam telefondan gelen sevdiğimin sesi güldürdü beni. Ey sevgili; sen nelere kadirsin. Günlerce, saatlerce beklenen konuşmanın ardından 1 dk 36 sn'lik ir görüşme bile nasıl etkiliyor insanı. 
İnsan dönüp bakmalı bir kendine, bir de çevresine. Beni tanıyıp beni sevenler kimler? Gerçek arkadaşlıklarım nerede? Ya da gerçek arkadaşlığım var mı?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder