24 Nisan 2013 Çarşamba

Yoğun Mu Yoğun Haftanın Ardından :)

Cuma günü önce Rumeli Hisarı'na ardından da Emirgan Korusu'na gittik yavrularımla. Gerçekten çok güzel geçti. Fotoğrafları henüz alamadığım için yayınlayamıyorum ama dönüşüm muhteşem olacak :) Emirgan çok güzeldi her yer lale. Hava biraz serindi hatta ilk aşamada üşüdük. Ama hareket ettikçe havanın soğukluğu etkisini yitirdi tabi ki. Öğrencilerimin teklifiyle örümceğe benzer bir halattan tırmanarak asma köprüye çıktım. Üstelik yükseklik korkum var. Ne işim o kadar yukarıda bilmem :) Neyse asma köprünün sonunda yüksek ve dolambaçlı tünelde kaydırak var. Aşağı tek iniş yolu da o. Neyse köprüyü geçen buradan da kayar dedim bıraktım kendimi. Kaymayı o kadar unutmuşum ki o sırada kolumu fena sürttüm kaydırağa. Ama yaralanmayı bile özlemişim. Ne kadar uzun zaman olmuş oyun parkında yaralanmayalı. Bu heyecan bana bir süre yeter diye düşünüyorum :) Sonra voleybol oynadık kollarımız ağrıyana kadar. Ardından diğer öğrenci grubunun yanına dans pistine gittim. Biraz da orada eğlendik ve tabi ki günün her anında bol bol fotoğraf çekildik :)) Öğretmen olarak Seher Hoca, Perihan, Esin, Ünzile ve ben gittik. Öğrencilerimiz pırlanta gibi oldukları için bize hiç sorun çıkarmadılar sağ olsunlar. Onlarla bir arada olmak, memnuniyetlerini görmek beni gerçekten çok mutlu ediyor. Tabi bir de günün göz bebeği Esin'in biricik kızı Melis vardı bizimle. Allahım, maşallah o ne güzellik, o ne tatlılık. Önce biraz naz yaptı bize ama sonra alıştı. Oyun oynadık, kuş kovaladık, salıncağa bindik. Günün sonunda da otobüste kucağıma geldi ve uyudu. O kadar güzel bir şey ki insan bakmaya kıyamıyor. Nazar değdireceğiz diye korktuk bütün gün. Okuyup durduk bu güzelliği. 
Laleler solmadan Emirgan mutlaka görülmeli. Çayınızı demleyip termosunuza koyun, yokuşu tırmanmaya başlayın :) 
Cumartesi günü de sevgili Mine ve Ayşe geldi. Güzel bir sohbet ve sağlıklı yemeklerle geçirdik günümüzü. Pazar ise önce Beylerbeyi'ne gittim kahvaltıya. Üniversiteden biricik ev arkadaşım Burcu'nun anne ve babası Meral-Hayrettin Küçükateş çifti gelmiş yeni evlileri ziyarete. Ben de eksik kalır mıyım, hemen gittim yanlarına. O kadar Antalya'ya gittim Meral Teyzeyle görüşemedim burada kısmetmiş :)) Güzelce kahvaltımızı yaptık. Ardından da İstanbul'daki tek akrabam Behice Teyze'ye geçtim Ümraniye'ye (Annemin teyzesinin kızı). Böylece karşıya da ilk defa arabayla geçmiş oldum. Çok sevindiler. Gerçekten evlendiğimden beri gidememiştim. Ben de özlemişim çok iyi oldu. Sıla-i rahim (akraba ziyareti) önemli. Böylece haftayı bitirmiş oldum. 
Yeni hafta; yeni işler, yeni umutlar, yeni hayaller ve yeni mutluluklar bizi bekler... 

18 Nisan 2013 Perşembe

Yoğun Mu Yoğun Hafta

Bu hafta nasıl cuma oldu haberim yok. Şu an yorgunluktan gözlerim kapanıyor ama yazacağım diye inat ettim :) Artık resmen bir koro görevlisiyim :) Müzik eğitimcisiyim diyebilmeyi çok isterdim ama yeteneğim buna yetecek verecek ölçüde değil. Geçen yıl yıl sonu için bir sınıfla çok güzel bir koro hazırlamıştık. Hem şarkı söylemiştik hem de ritim araçlarıyla bir ritim gösterimiz vardı. Bu sene ki çıkışı Kutlu Doğum Haftası için hazırladığımız koroda yakaladık. Perihan Hoca bana ilk bu konuyla geldiğinde dedim ki "Hocam ilahi benim alanım değil. Ne söyleyebilirim ne de söyletebilirim. Bir kere repertuvarım yok." Baktık olacak gibi değil. Öğrencilere dinletiyoruz ama mümkün değil olmayacak, melodiyi yakalayamıyoruz. Aklıma babam geldi. Hemen aradım. Allah razı olsun elinde bulunan benim yavrularımın sesine uygun ilahileri hem kendi öğrencilerinin okuduğu şekliyle hem de enstrümantal olarak gönderdi. Başladık dinlemeye. Sonra da söylemeye. Bir kere dinleme aşamasından söyleme aşamasına geçmek bizim için büyük ümit oldu. Üstelik şimdiye kadar ne öğrencilerim ne de ben müzikle hiç çalışmadık. O kadar zevk aldık ki söylerken. Yavrularım da hemen kaptılar ezgiyi. Sınıfta zorla seyirci yaptığımız öğrencilerime dinlettik, fikir aldık, düzenlemeler yaptık. Ve son iki gündür provadayız. Gece adam akıllı uyuyamadım bile heyecandan. Bugün sabahtan ve öğleden sonra olmak üzere iki gösteride sahne aldık. O kadar güzel oldu, herkesten o kadar iyi tepkiler aldık ki çok sevindim. Hem öğrencilerim çok mutlu oldu hem de ben. Programın tamamı çok hoş oldu. Darısı bir daha ki etkinliklere :) 
Eve geldiğimde bugün kapıyı bile kapatmak istemedim. O kadar yorulmuşum ki... Zar zor yemek yedim, ayaklarımı uzattım, hala uzatıyorum :) Yarın sabah erkenden okula gideceğim yarın da gezimiz var :)) Çocuk gelişimi bölümüyle önce Rumeli Hisarı'na gidiyoruz, oradan da Emirgan Korusu'na. Hava sağanak yağışlı gösteriyor ama Allah'tan ümit kesilmez. Hayırlısı :) 
Bu arada diyeceksiniz bu muydu yoğunluk! Daha bitti mi bitmedi! Dün sabah kahvaltıya okuldan öğretmen arkadaşlar vardı. Hülya, Sibel, Emine ve Esin. Ateş alır gibi kahvaltı yaptık koştur koştur okula gittik. Hepimiz de nöbetçiyiz :) Bütün gün prova vardı. Akşam da açık lise dersi. Sonra eve geldim benle birlikte Nurgül ve Şüheda da geldi. Onlarla da oturduk çay içtik. Güzel oldu, iyi geldi. Cumartesi günü de Beylikdüzü ilinden misafirlerim var :)) Ama o macera bir daha ki yazıya :) 

7 Nisan 2013 Pazar

Ayşe Nur Kendini Aşar :))

Bu hafta beslenme konusunda kendimi aştım. Geçen sene çok sevdiğim ve pişirmekten de kaçınmadığım balıktan tiksinmiştim. Uzun süre balık yiyemedin. Bu sene kokusunu almadan
Levreğim ve salatam


pişince yemeğe başladım. Taki bu akşama kadar. Canım çok istedi ve yalnız lokantaya gitmek istemedim. Dedim hadi Ayşe Nur kalk kızım. Balıkçıya gidip bir levrek seçtim. Fırına atıp pişirdim. Korkumdan mutfak penceresini sonuna kadar açtım. Balığım pişince de salatamla afiyetle yedim :)) Balık dediğin hafta bir mutlaka yenmeli :)) Artık evde balık pişirmeye devam :))
İkinci bireysel başarım da süt. Beşinci sınıftan beri nesquik haricinde hiçbir sütü içemiyordum. Kokusu bile midemi bulandırıyor. Geçen hafta bir tarif öğrendim. Light sütler daha kokusuz oluyormuş. Light sütün içine bir adet gün kurusu kayısıyı küçük küçük doğruyoruz. İçine arzuya göre tarçın ve ceviz kırığı atıyoruz. Kaşık kaşık içiyoruz. O kadar lezzetli ki ben bile içtim, içiyorum :)) Bu haftada iki başarı kaydettim. Kendimi aştım :))
Cumartesi Eminönü'ne Dilek ve Esinle Ali Kaan bebeğe alışveriş yapmaya gittik. Allahım ne kadar güzel beşikler vardı. Salladım durdum. Ali Kaan bebeğe de bir sürü cici aldık. Bebek şekeri için malzemeleri de aldık. Şekerleri de yaptık mı artık sağlıcakla gelebilirsin bebiş. 
Ayşe'nin harika sofrası :)
Bu da Pierre Loti kahvesi
Bir de sevgili Ayşe'nin evine gittim. Mine, Şeyma ve Yusuf bebekle çay içtik. Yusufçuğumu uyuttum ayağımda. İki hafta nasıl da büyümüş. Maaşallah ona. Sevgili Ayşe de döktürmüş yine. Öyle güzel mamalar yapmış ki hepsi nam nam nam nam nam nam. Ellerine sağlık Ayşecim :)) 
Bu sabah da Eyüp Cami'ne namaza gittik. Gerçekten çok güzeldi. İnsan manevi havadan hemencik etkileniyor. Kesinlikle daha sık gidilmeli. Ardından da tabi ki Pierre Loti'ye kahve içmeye çıktık. Çok hoş bir manzara vardı. Gitmeyeli epey olmuş, özlemişim. 
Yoğun bir haftadan sonra güzel bir uykuyu hak ettim artık :)

3 Nisan 2013 Çarşamba

Oscar Dosyası 4: The Oscar Goes To Life Of Pi

Life Of Pi (Pi'nin Yaşamı). Çok etkilendim filmden. Yazıya böyle başlanır mı demeyin. Başlanır. Pi'nin yaşamı aslında isminin kısaltması Pi olan bir çocuğun sıra dışı hikayesini anlatıyor. Pi farklı düşünen ve farklı yaşayan bir çocuk. Hindistanlı olan bu çocuğun dini Hinduizm. Ama Pi çocukluğunda bir rahiple tanışıyor böylece aynı zamanda hristiyan da olmaya karar veriyor. Daha sonraki yıllarda müslüman biriyle tanışıyor; hindu, hristiyan ve müslüman olmaya karar veriyor. Tanrıyı farklı dinlerde farklı şekillerde hissediyor. Yetiştiği ortam ise bir hayvanat bahçesi. Burada hayvanlarla iç içe yetişiyor. Pi artık bir delikanlı olduğunda ailesi ile birlikte Kanada'ya gitmek için yol alırlar. Hayvanat bahçesindeki hayvanlar da gemiye yüklenir ve yolculuk başlar. Gemi okyanusun ortasındayken bir fırtına çıkar ve gemi ailesiyle birlikte batar. Pi, bir orangutan, bir zebra, bir sırtlan ve bir kaplanla(Richard Parker) aynı sandal içinde kurtulur. Doğanın kanunu vahşi hayvanlarla insan bir arada yaşayamaz. Bir süre sonra sandalda sadece Pi ve Richard Parker kalır. Diğerleri karnı acıkan Parker'ın kurbanı olmuştur. Pi ise yaşamak için onunla başa çıkmayı öğrenmelidir. Farklı farklı yöntemler dener, onun için balık avlar karnını doyurmaya çalışır. Ayrıca aynı botta yaşamayı öğrenmeleri de zaman alacaktır. Aylar süren zorlu seyahatten sonra Pi ve Richard Parker kurtulur. Pi yıllar sonra anlattığı hikayesinde Richard Parker olmasaydı uyanık kalmak zorunda olmayacağını ve denizin ortasında tek başına iken bu vahşi kaplanın kendisine arkadaşlık yaptığını söyler. 
Film farklı bir konuya sahip. Oyunculuklar çok güzel zaten Hintli oyuncu Irrfan Khan'ı çok severim. Pi'nin yetişkinliğini de Khan oynamış. Çocuk ve genç Piler de çok iyiydi. Suraj Sharma'nın oyunculuğu insanı etkilemeyi başarıyor. Filmin görsellerinden çok hoşlandım. Bir anda denizin içindeki dalgalardan hayvanat bahçesindeki hayvanların belirmesi, yıldızların helezonu, adadaki ışıklar ve küçük lemurlar hepsi etkileyiciydi. Müziklerin yeri ve tınıları hem farklı hem de yerli yerindeydi. Aslında film uzun ve filmin büyük kısmı deniz ortasında geçiyor ama ben hiç sıkılmadan izledim. 
Film en iyi yönetmen, en iyi görsel yönetmen, en iyi orjinal müzik, en iyi görsel efekt oscarlarını almış. Hak etmiş. 
İzledim, beğendim, farklı türde bir film izlemek isteyenlere tavsiye ederim :)