4 Ağustos 2017 Cuma

2 Çocuk Ardından

Upuzuuuunnnnnn bir aradan sonra merhabaaaaa. Kim derdi ki bulamadığın boş zamanı mumla arayacaksın diye! İki çocuk çok çocukmuş, tek çocuk yok çocukmuş meğer diyecek oluyorum ama dilim varmıyor. Bazen evde ikisini de bırakıp gitmek istesem de acaba Burak eve en hızlı nasıl gelir, çok ağlarlar mı o gelene kadar diye düşünüyorum arkasından. Sıkıysa düşünme. Anayım ben ana. Hem de iki kez ana! Yok öyle pes edip meydanı bırakmak.
İki çocuklu olmak zor ama daha tatlı gerçekten. Hep düşünürdüm nasıl olur da bir evladın sevgisi azalmadan diğerini de aynı şekilde seversin diye. Öyle bir büyü ki; Rabbimiz öyle güzel yaratmış ki kendiniz bile inanamıyorsunuz. Sanki kalbim daha da büyüdü ve Ali için de bir pencere açıldı (Evet küçük kardeşimizin adı Ali). Ömer'in sevgisinde zerre azalma, kalbimdeki yerinde milim oynama olmadı. Ve nasılsa Ali'yi de Ömer kadar seviyorum. Sadece Ömer ile olan yaşanmışlıklarım daha fazla dolayısıyla gözümdeki hali daha başka. Onun için belki de "ilk göz ağrım" dediklerimiz var. İlk arkadaşlıklar, ilk kavgalar, ilk aşklar, ilk torunlar, ilk çocuklar, benim için bir de ilk öğrenciler :)
İlkokul öğretmenlerinin üzerine onlarca öğretmen görürüz ama ilk öğretmenimizi hiç unutmayız. Neden? O çok iyiydi de diğerleri çok mu kötüydü? Hayır. İlk tecrübemizdi. Ömer de benim ilk tecrübem. Ama Ali büyüdükçe bu değişecek. Çünkü her insan birbirinden farklı fıtrat üzerine doğar. Ali de benim için başka bir ilk tecrübe olacak :)
Bunu yazarken düşünmek bile heyecan verici. Fiziksel olarak birbirine benzeyen iki kardeş olsalar da şimdiden farklıkları başladı. Ömer daha hastanede emziği almış ve çok sevmişti, Ali emzik ağzına değince iğrenir gibi yapıp ağzına dahi almıyor. Ömer çok güleçti, Ali ciddi vs. Ama bendeki muhteşem şans ikisinin de uykusu tam bir "KUŞ UYKUSU". Ufacık bir sesten öyle güzel etkilenmeyi nasıl başarıyorlar vallahi bravo!
Bu arada şaşkınım sadece 8 kez başından kalkarak bu yazıyı bitirdim. Allahım sana şükürler olsun :))
Esen kalın, sabırla kalın ;)

30 Haziran 2015 Salı

Made İn China

Çok tembelim çok. Utanıyorum yazmama sebeplerimi yazmaya. Önceleri oğluştu bahanem. Şimdi bakıyorum sadece tembellikmiş. Yazayım yazayım demekle olmuyor. Klavye başına oturup zaman harcamak lazım.
Bir yıl sonra bu satte beni yazmaya iten şey instagramda gördüğüm paylaşımlar. Çin, Doğu Türkistan'a oruç tutmayı yasakladı iki gün önce. Direnenler ise öldürülüyor. Yine yeniden bir müslüman grup dinini yaşadığı için cezalandırılıyor. Allah zalimlerin sonunu yaşadıkları gibi yazar. Gelelim instagram olayına. Paylaşımlar genelde boykot içerikli. Çin malını boykot edelim diye çağrıda bulunuyor herkes. Ben de sormak istiyorum. Be müslüman! Şimdiye kadar Çin'in ecine girmediği bir alan söyle bana. Sen mermeri çıkar, Çin'e gönder, o işlesin, sen al mutfak tezgahı yap, banyo duvarı yap. Çocuğuna yerlisi pahalı diye Çin malı oyuncak al. Yerlisini arama zahmetine girme nasıl olsa ucuz diye " Made in China" etiketli kıyafetleri giy. Çin de üretilen plastiği kullan. Araba lastiğini kullan. Makyaj malzemesimi kullan. Kullan da kullan!! Bizim aklımız başımıza işte bu zamanlarda gelir. Olaydan en çok bir ay sonra da aklımız yine eski halini alır.
Demem o ki ya hep ya hiç olacaksın! Öyle iki gün coca cola içmedim müslümanım. Üzerimdeki Çin malı tişört ama Çin'i boykot ediyorum deme; yaşa.
Kim derdi bir yıl aradan sonra ayşe nur öfkeyle geri dönsün 😔
Esen kalın..

9 Mayıs 2014 Cuma

Aman Aman!

Aman aman! Artık çok olmuş yazmayalı demek bile anlam ifade etmez. Aylar oldu çünkü. Yine de yazmadım demiyorum; bilgisayara dökemedim diyorum. Defalarca aklımdan yazdım ama dediğim gibi aktaramadım :(
Gelelim sadede: Ocak'tan beri neler oldu?
Şubat Özeti:
Şubat tatilinin başlamasıyla izne ayrılmıştım. Onun için şubat ayı bana tatil ayıydı. Oğluşa hazırlıkla geçti diyebilirim. Bebek şekerleri, kapı süsü, hastane yatak süsü, beşik süsü vs... Oğluşun ananesi, dayısı, teyzesi, babası ve tabi ki annesi hummalı bir hazırlık yaptı. Keçeden salyangozlar yaptık bebek şekeri olarak. Kapı süsümüz ise keçeden koca bir bıyıktı. 

Hediyelerimizin son hali :)
El emeği göz nuru magnet salyangozlarımız
 

Ev ve hastane kapı süslerimiz


Ha geldi ha gelecek derken telaşla bitirdik hazırlıkları. Odasını tamamladık, çamaşırlarını yıkayıp ütüledik. Doğumdan sonra ziyarete gelecek misafirlerimiz için ikramlar yaptık, lohusa takımı hazırladık. Her şey hazır olunca başladık beklemeye. Beklerken Şubat 13 oldu; doğum günüm geldi. Tabi ki en güzel hediye yavrucaklarımdan geldi. Okulda bana çok güzel bir video hazırlamışlar. Gözlerimden yaş aka aka izledim :)) Bu sırada heyecanlı bekleyiş devam ediyor. Burakla konuşuyoruz; hafta sonu olmasın, yok benim doğum günümde olmasın, yok cuma trafik olur olmasın derken 25 Şubat geldi ve günümüz doldu. Ama oğluştan tık yok. Biraz daha beklemeye karar verdik, geldik Mart ayına.
Mart Özeti:
Paşamız keyfini bozmayınca 04 Mart'ta hastaneye yatış yaptık. Suni sancıyı denedik ama cık rahatı yerinde oğluşun. Artık duruma müdahale ettik ve spinal sezeryanla oğluş dünyaya merhaba dedi. Adını Ömer koyduk paşanın. İlk onbeş gün gayet güzel ve sakindi. Sürekli karnını doyurup uyuyan bir bebek var. Tam 14. gündü; aman Allahım o da ne! O uslu bebek gitti yerine hiç durmayan, gaz sancısından kıvrım kıvrım kıvranan, uyuyamayan ve uyutmayan başka bir bebek geldi. Allah'tan ilk zamalar annem vardı ve geceleri sürekli o ilgilendi oğluşla. Ben sadece karnını doyurdum. Annem gittikten sonra evin içinde gölgeler görmeye başlayınca lohusalık depresyonunu anladım işte. Neyse ki hemen geri geldi annecik. Boşuna değil anaların kutsal oluşu! Bebek ziyaretlerimiz de maşallah epeyce boldu. Akrabalarımız, arkadaşlarımız ve biricik yavrularım geldiler ziyarete. İnsanın çok hoşuna gidiyor ziyaret edilmek, aranmak. Özellikle bu dönemde moral ve motivasyon için gerekli ;) Gelen ve arayıp soran herkese çoooook teşekkür ederim :))
Bir de oğluşun ayağındaki ortopedik probleme teşhis konuldu, tedaviye başlandı ama onu daha sonra uzun uzun anlatacağım ki aynı durumu yaşayanlar olursa faydalansın.
İlk gezmemiz
Nisan Özeti:
Ömer oğluşla hayata iyice alıştık. Gezmelerimiz sıklaştı. Yanlız dışarı çıkıp parklara gitmeye başladık. Kısacası bu ay bizim için sosyallik ayıydı :)) Tabi oğluş büyümeye devam etti, kilo aldı, boyu uzadı, tepkileri ve gülücükleri çoğaldı.
Ve geldik Mayıs'a:
Gazımız bugünlerde daha az sanki. Rezene+kimyon+papatya çayına devam ediyoruz. Hareketleri arttı ve takip süresi uzadı. Artık onunla hayat çok çok daha güzel. Bunu iyice hissediyorum. Geçen gün Burak diyor ki "Sen olmadan önce biz ne yapıyormuşuz?" Gerçekten de iyi geldin oğluşum; seni verene şükürler olsun...

22 Ocak 2014 Çarşamba

Sabırsız Oğluş

Cuma günü doktorda rutin kontrolüm vardı. Biz merakla oğluşumuzu beklerken meğer o da bizi merak ediyormuş ki; bir an önce dünyaya gelmek istediğini öğrendik. Ama daha en az on beş gün beklemesi gerek. Hem akciğer gelişimi hem de biraz daha kilo alması için. Doğal olarak endişelendirdi bizi. Doktorum da istirahat verdi. Pazartesiden beri evde dinleniyorum. Yürümek yok, ayakta dolanmak, fazla sıcakta kalmak yok, yok da yok... Sadece havuza ve platese izin var. Her şey sağlıklı bir oğluş için. Tabi her gün dışarıda olan biri için bu hiç kolay bir durum değil. Ben de kendime yeni uğraşlar bulmaya niyetlendim. Oğluşumun bebek şekerlerini ben yapayım bari dedim. Bir iki gün şeker araştırdım, hangisi nasıl olur acaba diye. En sonunda sevimli bir figüre karar verdim. Babası da gidip malzemeleri pazartesi günü. Dün akşam ilk çalışmamı tamamladım ama bu kadar amatörce olacağını ben de beklemiyordum :s Neyse birkaç tane daha deneyip devam edip etmeyeceğime ona göre karar vereceğim. 
Şimdi ufak tefek eksikler haricinde pek bir şeyimiz kalmadı. Doktor çantamı hazırlamamı söyledi ama benim elim pek varmıyor. Sanki çanta hazır olunca benim sabırsız oğluşum hemen gelecekmiş gibi hissediyorum. 
Geçen hafta anne bebek fuarına gittik. Bebek arabalarına baktık. Açılışın ilk günü olduğu için fiyatlar epey uygundu. Satıcının "Bu bebek arabalarının Mercedes'i" diye tanıttığı beğendiğimiz, sağlam bir Mercedes aldık oğluşumuza. Acaba araba mı heveslendirdi onu :) İlk altı aylık kullanımı için ana kucağı var arabaya monte edilen. Sonraki dönemler içinse normal bir pozisyonda yatıp oturabileceği aparatı mevcut. Şu an için kullanılmadı ama dediğim gibi içimize çok sindi. Artık memnuniyetimize göre sizi bilgilendiririm. 
Bu cuma karne veriyoruz. İnşaallah ben vereceğim yavrularıma karnelerini. Hepsiyle tek tek vedalaşacağım. Seneye Allah Kerim. 
Şimdilik evde sıkılmaya devam. Esen kalın. 

Benim Canım Yavrularım; İlk Göz Ağrılarım

Ajandam ve çikolata kutum :)
Bu yazım canım öğrencilerim, biricik yavrularım için. Allah nasip ederse bu dönem sonunda doğum iznine ayrılacağım. İlk göz ağrılarım da dönemi kapatmadan erken veda hediyesi verdiler bugün bana. Zeynep’in hazırladığı bir ajandaya tek tek hepsi güzel dileklerini benimle ilgili düşüncelerini yazmışlar. Daha ilk sayfada gözlerim dolmaya başladı. Hepsi o kadar içten o kadar güzel şeyler yazmış ki. Bir kere daha iyi ki bu mesleği seçtim, iyi ki öğrencilerimi tanıdım, iyi ki onlar için endişelendim, onlarla sevindim ve üzüldüm dedim. Onlarla yaşadım hatta birçok şeyi ve yaşıyorum hala.
Albüm özelliği taşıyan ajandamdan bir sayfa
ve bu ajandanın mimarı Zeynep :)

 Böyle bir hediye benim için çok ama çok anlamlı. Hayatım boyunca saklayabileceğim, açıp okudukça hepsini tek tek hatırlayacağım bir anı defteri. Üstelik 10. sınıftan beri birlikte çekildiğimiz fotoğraflar da var sayfalarda. Ayrıca bir albüm niteliği de taşıyor yani. Sayfaların sonuna iletişim numaralarını da eklemiş yavrularım J Bu da ayrı bir düşünce J

Burnumu silmeden yazabilmek istiyorum ama şu an pek mümkün değil. Malum duygusallığım da tavan şu sıralar J Tam ajandayı okurken Burak geldi eve. Halimi görünce ödü patladı; ne oldu sana diye. Güldüm ben de. Dedim “Mutluluktan. Bak öğrencilerim bana neler yazmış.” Bunu duyunca rahat bir nefes aldı adamceğezim J

İrem'in çikolata kutusu :)
Feride'nin araba patikleri :)
İki hediyem daha vardı bu hafta. Bir tanesi güzel bir kutu dolusu çeşit çeşit çikolata J Nam nam hepsini zamanla tüketiyorum tabi ki J Bir de oğluşum için arabadan patikler ve çorap kutusu J İkisi de el emeği göz nuru. Patikler ve kutu için Feride’ye; çikolata kutum içinse İrem’e tekrar teşekkür ederim.
Yavrularım; sizler benim için çok ama çok değerlisiniz. Her öğrencimin yüzündeki sevinç benim mutluluğum, dert benim üzüntüm. Aklınızdaki, hayatınızdaki bilgiler, yaptırımlarsa benim gururum.
Hepinizi çok ama çok seviyorum. Mesleğimi tekrar sevmeme, onu hakkıyla yapmaya çalıştığıma bir kez daha inandırdınız beni. Teşekkür ederim…

Not: Bu yazı aslında 13 Aralık 2013 tarihlidir. Ancak kafa yoğun olunca yazıyı yayınlamayı unutmuşum. Gecikme için affınıza sığınırım. 

30 Kasım 2013 Cumartesi

Geçmişe Dair (Büyük Ada Macerası)


Evet iki aylık zamanı telafi etmek için aklıma geldikçe yazmaya karar verdim. Bu ay bizim için çok özel. Kasım’da aşk başkadır dedik; 13 Kasım 2011’de evlendik Burakla. Bu yıl ikinci senemizi tamamladık. Evlilik yıl dönümümüz için Burak hoş bir organizasyon yaptı. Büyükada’da yeni restore edilmiş bir butik otele gittik. Otelin içi çok hoş dekore edilmişti. Yüksek tavanlar, İngiliz tarzı mobilyalar, yaz ve kış bahçesi... Gerçekten çok samimi ve güzel bir ortamdı. Sabah kış bahçesinde güzel bir kahvaltı yaptıktan sonra başladık ada turuna. Burak hazırlıklı gelmiş. Elimizde Büyük Ada haritası, kendi kendimize rehberlik etmeye başladık. Meydandaki saati herkes soluna alırken biz sağımıza aldık ve başladık yürümeye. Tek korkumuz benim çabuk yorulmam ve belimin ağrımasıydı. Faytona binelim dedik ama o kokuya katlanmam mümkün değildi. Ada sokaklarında yavaş yavaş ilerledik. İlk aşama beni biraz zorladı çünkü o gördüğümüz yokuşun hiç sonu olmadığını düşündük. Çık Allah çık, çık Allah çık. Neyse ki yokuşun bir ucu düzlüğe çıktı J Tepede Eski Rum Yetimhanesi’ne gittik. Bina terk edilmiş yalnızca bir bekçi kulübesi var. Yetimhane’yi merak ediyordum çünkü daha önceki günlerde CNNTürk’te bir programda görmüştüm. Bu yetimhane’de yetişen bir rahip anlatıyordu. Eskiden bu binada Ermeni yetimleri kalıyormuş. Bina 5 katlık; ilk katlarda yemek salonu, konferans salonu ve derslikler mevcutmuş. Üst katlarda ise yatakhaneler varmış. Verilen eğitim zamana göre kaliteliymiş. 60 darbesinden sonra  -yanlış hatırlamıyorsam- bir gece binanın oturmaya dayanıklı olmadığına dair yazı gelmiş ve aynı gece yetimhane boşaltılmış. Fakat sonrasında binanın onarımı için hiçbir çalışma yapılmamış. Üstelik devlet araziyi Ermeni Patrikhanesi’ne de bırakmamış. Binanın tamamı ahşap olduğu için yıllar içinde çürümüş. Ermeni Patrikhanesi geçtiğimiz yıllarda yasal bir mücadele başlatmış ve yetimhanenin mülkiyetini geri almış. Şimdi ise projeleri; sadece Ermeniler için değil tüm halkın kullanılabileceği bir kültür merkezi inşa etmek. Binanın tarihi dokusu birçok fotoğraf sanatçısı ve mimarı etkilemiş. Hatta yıkım başlamadan önce son kez bir fotoğraf sanatçısı (ismini hatırlamıyorum) ekibiyle birlikte binanın çekilebilecek her karesi için deklanşöre basmış. Şimdi ise yıkım mı bekleniyor, maddi destek mi bekleniyor yoksa yasal süreç aşamasında bir bilgim yok.
Yetimhane’den sonra mesire alanına geldik. Buraya kadar faytonlarla çıkan sevgili turistler üşenmeden 1 km daha tırmanıp Aya Yorgi Kilisesi’ne varıyorlar. Ama tabi ki tabanvayla o tepeye ulaşan Ayşe Nur’u hiçbir kuvvet 1 km daha tırmandıramazdı. Mesire alanından sonra başladık yokuş inmeye. En güzel kısım buydu o saatten sonra J Ada sokaklarında yürüdük. Sonbaharla birlikte tüm ağaçlar sarı-turuncu tonlara bürünmüş. Ada atmosferine uygun ahşap eski evler, cumbalar, deniz kokusu hafif yağmur nemi... Çok tatlı bir yürüyüştü bizim için.
Gezimiz sırasında bir de Hamidiye Cami’ne geldik. Sultan II. Abdülhamit tarafından yaptırılmış. Mimarisi geleneksel cami tarzına uygun olmadığı için çok eleştirilmiş. Burada geçen tatlı hadisemizi de anlatayım size: Cami avlusunda bir banka oturmuş Burak’ı beklerken burnuma aşure kokusu gelmeye başladı. Tam da Muharrem ayının 9. Veya 10. günü. Neyse Burak geldiğinde söyledim aşure kokuyor diye inanmadı bana. Ben o muhteşem burnumla havayı koklaya koklaya dolanmaya başladım, çevredeki evlerden geldiğine inandığım sırada Burak’tan rica ettim imama sorması için. Bir baktım Burak’ın elinde bir kase ve iki kaşık J O an yediğim en lezzetli aşure gibi geldi bana o tabak :)) Burak şaşkın şaşkın bana bakarken dedim “Bu hamile burnu Burakcım, yanılmaz!”
Güzel yürüyüşümüzden sonra tekrar saat kulesine vardık ve turumuzu tamamladık.  Akşam vapuruyla da İstanbul’a geri dönük. Bizim için tatlı, yorucu ve tadında bir gezi oldu. Artık yağışlar başladı ama yumuşak sonbahar havasında gitmek yazın gitmekten daha mantıklı. Böylece güneşin yakıcılığını ekarte etmiş oluyorsunuz J Büyük Ada temiz havası, sokakları ve güzel evleriyle gezilesi...
Bir daha ki yazıya kadar esen kalın JJ

24 Kasım 2013 Pazar

Oğluş İçin Küçük Bir Kutlama

Yazmayalı iki aydan fazla olmuş. Benim de kendimce sebeplerim var. Ama en kısa sürede bu durumu telafi etme niyetindeyim. Madem ara verdim bu kadar zaman bari dönüşüm güzel bir konu olsun. Allah nasip ederse Burakla ebeveyn olmaya hazırlanıyoruz :) Dün de oğluşumun şerefine küçük bir baby shower düzenledim. Kardeşceğezim ve arkadaşlarımla gerçekten güzel bir buluşma oldu. Organizasyon bana ait olsa da bütün yükü sevgili Tima çekti. Teyze olmak kolay değil ama değil mi? O olmasa altından kalkamazdım zaten. Artık çok çabuk yoruluyorum çünkü.
Gelelim partimizin ayrıntılarına; misafirlerimize hediye etmek için küçük küçük kavanozlar hazırladık ve tabi ki el emeği göz nuru kurabiyeler. Tima sağolsun çeşit çeşit ikram yaptı. Bir de "bıyık" konseptimize uygun olarak bıyıklı bir pasta yaptık. Sandalyeleri süsledik, bıyıklı peçetelikler hazırladık. Bir de hatıra çerçevesi yaptı teyzesi oğluşuma :))
Bıyıklı pasta ve bıyıklı peçetelikler
Sandalye ve masa süslememiz
Böyle anlar, arkadaşlarla sevenlerle bir arada olmak, insanın kendini iyi hissetmesi için gerçekten birer fırsat. Tabi böyle kuru kuru anlatmakla olmaz. Fotoğraflarla günümüzün güzelliğini sizinle paylaşacağım şimdi. Esen kalın :))
Canım arkadaşım Burcum ve ben (tabi bıyıklarımızla)

Nurum Gülüm Nurgülüm, Aynur, ben ve Edanur

Ayşecik, ben ve yine bıyıklar :)
Esin, ben ve Dilek :)


Nurgül, ben ve Şüheda :)

Nurgül ve ben

Olmazsa olmaz Tima ve ben :)) 

Oğluşuma ithaf olunur :)

Çam sakızı misafirlere hediyelerimiz :))