30 Kasım 2013 Cumartesi

Geçmişe Dair (Büyük Ada Macerası)


Evet iki aylık zamanı telafi etmek için aklıma geldikçe yazmaya karar verdim. Bu ay bizim için çok özel. Kasım’da aşk başkadır dedik; 13 Kasım 2011’de evlendik Burakla. Bu yıl ikinci senemizi tamamladık. Evlilik yıl dönümümüz için Burak hoş bir organizasyon yaptı. Büyükada’da yeni restore edilmiş bir butik otele gittik. Otelin içi çok hoş dekore edilmişti. Yüksek tavanlar, İngiliz tarzı mobilyalar, yaz ve kış bahçesi... Gerçekten çok samimi ve güzel bir ortamdı. Sabah kış bahçesinde güzel bir kahvaltı yaptıktan sonra başladık ada turuna. Burak hazırlıklı gelmiş. Elimizde Büyük Ada haritası, kendi kendimize rehberlik etmeye başladık. Meydandaki saati herkes soluna alırken biz sağımıza aldık ve başladık yürümeye. Tek korkumuz benim çabuk yorulmam ve belimin ağrımasıydı. Faytona binelim dedik ama o kokuya katlanmam mümkün değildi. Ada sokaklarında yavaş yavaş ilerledik. İlk aşama beni biraz zorladı çünkü o gördüğümüz yokuşun hiç sonu olmadığını düşündük. Çık Allah çık, çık Allah çık. Neyse ki yokuşun bir ucu düzlüğe çıktı J Tepede Eski Rum Yetimhanesi’ne gittik. Bina terk edilmiş yalnızca bir bekçi kulübesi var. Yetimhane’yi merak ediyordum çünkü daha önceki günlerde CNNTürk’te bir programda görmüştüm. Bu yetimhane’de yetişen bir rahip anlatıyordu. Eskiden bu binada Ermeni yetimleri kalıyormuş. Bina 5 katlık; ilk katlarda yemek salonu, konferans salonu ve derslikler mevcutmuş. Üst katlarda ise yatakhaneler varmış. Verilen eğitim zamana göre kaliteliymiş. 60 darbesinden sonra  -yanlış hatırlamıyorsam- bir gece binanın oturmaya dayanıklı olmadığına dair yazı gelmiş ve aynı gece yetimhane boşaltılmış. Fakat sonrasında binanın onarımı için hiçbir çalışma yapılmamış. Üstelik devlet araziyi Ermeni Patrikhanesi’ne de bırakmamış. Binanın tamamı ahşap olduğu için yıllar içinde çürümüş. Ermeni Patrikhanesi geçtiğimiz yıllarda yasal bir mücadele başlatmış ve yetimhanenin mülkiyetini geri almış. Şimdi ise projeleri; sadece Ermeniler için değil tüm halkın kullanılabileceği bir kültür merkezi inşa etmek. Binanın tarihi dokusu birçok fotoğraf sanatçısı ve mimarı etkilemiş. Hatta yıkım başlamadan önce son kez bir fotoğraf sanatçısı (ismini hatırlamıyorum) ekibiyle birlikte binanın çekilebilecek her karesi için deklanşöre basmış. Şimdi ise yıkım mı bekleniyor, maddi destek mi bekleniyor yoksa yasal süreç aşamasında bir bilgim yok.
Yetimhane’den sonra mesire alanına geldik. Buraya kadar faytonlarla çıkan sevgili turistler üşenmeden 1 km daha tırmanıp Aya Yorgi Kilisesi’ne varıyorlar. Ama tabi ki tabanvayla o tepeye ulaşan Ayşe Nur’u hiçbir kuvvet 1 km daha tırmandıramazdı. Mesire alanından sonra başladık yokuş inmeye. En güzel kısım buydu o saatten sonra J Ada sokaklarında yürüdük. Sonbaharla birlikte tüm ağaçlar sarı-turuncu tonlara bürünmüş. Ada atmosferine uygun ahşap eski evler, cumbalar, deniz kokusu hafif yağmur nemi... Çok tatlı bir yürüyüştü bizim için.
Gezimiz sırasında bir de Hamidiye Cami’ne geldik. Sultan II. Abdülhamit tarafından yaptırılmış. Mimarisi geleneksel cami tarzına uygun olmadığı için çok eleştirilmiş. Burada geçen tatlı hadisemizi de anlatayım size: Cami avlusunda bir banka oturmuş Burak’ı beklerken burnuma aşure kokusu gelmeye başladı. Tam da Muharrem ayının 9. Veya 10. günü. Neyse Burak geldiğinde söyledim aşure kokuyor diye inanmadı bana. Ben o muhteşem burnumla havayı koklaya koklaya dolanmaya başladım, çevredeki evlerden geldiğine inandığım sırada Burak’tan rica ettim imama sorması için. Bir baktım Burak’ın elinde bir kase ve iki kaşık J O an yediğim en lezzetli aşure gibi geldi bana o tabak :)) Burak şaşkın şaşkın bana bakarken dedim “Bu hamile burnu Burakcım, yanılmaz!”
Güzel yürüyüşümüzden sonra tekrar saat kulesine vardık ve turumuzu tamamladık.  Akşam vapuruyla da İstanbul’a geri dönük. Bizim için tatlı, yorucu ve tadında bir gezi oldu. Artık yağışlar başladı ama yumuşak sonbahar havasında gitmek yazın gitmekten daha mantıklı. Böylece güneşin yakıcılığını ekarte etmiş oluyorsunuz J Büyük Ada temiz havası, sokakları ve güzel evleriyle gezilesi...
Bir daha ki yazıya kadar esen kalın JJ

24 Kasım 2013 Pazar

Oğluş İçin Küçük Bir Kutlama

Yazmayalı iki aydan fazla olmuş. Benim de kendimce sebeplerim var. Ama en kısa sürede bu durumu telafi etme niyetindeyim. Madem ara verdim bu kadar zaman bari dönüşüm güzel bir konu olsun. Allah nasip ederse Burakla ebeveyn olmaya hazırlanıyoruz :) Dün de oğluşumun şerefine küçük bir baby shower düzenledim. Kardeşceğezim ve arkadaşlarımla gerçekten güzel bir buluşma oldu. Organizasyon bana ait olsa da bütün yükü sevgili Tima çekti. Teyze olmak kolay değil ama değil mi? O olmasa altından kalkamazdım zaten. Artık çok çabuk yoruluyorum çünkü.
Gelelim partimizin ayrıntılarına; misafirlerimize hediye etmek için küçük küçük kavanozlar hazırladık ve tabi ki el emeği göz nuru kurabiyeler. Tima sağolsun çeşit çeşit ikram yaptı. Bir de "bıyık" konseptimize uygun olarak bıyıklı bir pasta yaptık. Sandalyeleri süsledik, bıyıklı peçetelikler hazırladık. Bir de hatıra çerçevesi yaptı teyzesi oğluşuma :))
Bıyıklı pasta ve bıyıklı peçetelikler
Sandalye ve masa süslememiz
Böyle anlar, arkadaşlarla sevenlerle bir arada olmak, insanın kendini iyi hissetmesi için gerçekten birer fırsat. Tabi böyle kuru kuru anlatmakla olmaz. Fotoğraflarla günümüzün güzelliğini sizinle paylaşacağım şimdi. Esen kalın :))
Canım arkadaşım Burcum ve ben (tabi bıyıklarımızla)

Nurum Gülüm Nurgülüm, Aynur, ben ve Edanur

Ayşecik, ben ve yine bıyıklar :)
Esin, ben ve Dilek :)


Nurgül, ben ve Şüheda :)

Nurgül ve ben

Olmazsa olmaz Tima ve ben :)) 

Oğluşuma ithaf olunur :)

Çam sakızı misafirlere hediyelerimiz :))